SON ZİYARETTE KASIM SÜLEYMANİ İLE HAMAS HEYETİ ARASINDA NELER KONUŞULDU?


SON ZİYARETTE KASIM SÜLEYMANİ İLE HAMAS HEYETİ ARASINDA NELER KONUŞULDU?

El-Meyadin televizyon kanalı, Ali Haşim imzasıyla, Hamas ve İran ilişkileri üzerine geniş bir dosya yayımladı.

Tesnim Haber Ajansı - Lübnan merkezli El-Meyadin televizyon kanalı, Ali Haşim imzasıyla, Hamas ve İran ilişkileri üzerine geniş bir dosya yayımladı. Dosyada Arap Baharı süresince Hamas-İran ilişkileri, Hamas'ın Suriye'den Katar'a taşınması, Hamas ve askeri kanadı Kassam Tugayları arasındaki İran ihtilafı, Türkiye'nin Hamas liderlerinin pasaportlarına el koyması ve Ebu Merzuk'u kabul etmemesi ve son olarak Hamas heyeti ve Kasım Süleymani arasında gerçekleşen görüşme hakkında önemli bilgilere yer verildi.

Söz konusu dosyayı Ahmet Işıktekiner'in tercümesiyle sunuyoruz:

Kasım Süleymani, Tahran'a giden Hamas heyeti ile görüşmesi sırasında Hamas heyetine hitaben: "Suud'la sorunlarımız bitecektir, burada ya da orada taraf tutanlar kaybedecektir. Herkes kimin kimden taraf aldığını hatırlayacaktır. Sizin savaşınız çok geniş ve uzun, İslam aleminin size yardım etmesine ihtiyacınız var. Biz Filistin'in güçlü olmasını ve kendi aranızda uzlaşıya varabilmenizi istiyoruz." ifadelerini kullandı.
Son beş yıldır Arap dünyasında yaşanan fırtına sadece bu bölgeyle sınırlı kalmadı. Tunus'ta, Mısır'da, Bahreyn'de, Libya'da, Yemen'de ve Suriye'de yaşanan ayaklanmalar, devrimler, direnişler başta Arap dünyası olmak üzere tüm harita üzerinde dengeleri değiştirdi ve yeni bir "ittifaklar haritası" ortaya çıkardı. Bu ittifaklar kimi zaman siyasi yakınlaşma ve uzaklaşmalarla ortaya çıkarken, kimi zaman da mezhepler, inançlar, çıkarlar ve maddiyat ön plana çıktı. Siyaseten kirli oyunların oynandığı ve çoğu kesimin kendi gerçekliğini dayattığı bu coğrafyada kuşkusuz en çok zararı gören, Tahran'dan Gazze'ye kadar uzanan "direniş ekseni" oldu.

2011 olaylarından sonra direniş ekseninde adeta bir deprem yaşanırken, daha önceleri nispeten eksene daha yakın sayılabilecek veya bir düşmanlığı olmayan Katar ve Türkiye gibi ülkeler bu depremi daha da büyüttü, aynı şekilde daha önce bu eksenin parçası olan Sudan da eksenden ayrılarak yeni bir ittifak kurdu. İslami Direniş Hareketi Hamas ise bu deprem devam ederken biraz daha ortada durdu ancak yine de direniş ekseniyle arasına bir mesafe koydu. Hareketin fikir babası sayılan İhvan-ı Müslimin ile beraber ortak hareket etmeyi seçen Hamas direniş ekseniyle arası açılmış olsa da, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin İhvan karşıtı tutumundan dolayı diğer ittifaka da dahil olmadı. Diğer yandan Filistin'e 90'lı yıllardan beri en büyük desteği veren ve bu yüzden ABD ile İsrail tarafından "teröre destek" olmakla suçlanan İran ile de bağlarını koparmadı.

Bu süreçte Hamas, karargâhlarını ve merkezlerini Suriye'den Katar'a ve Türkiye'ye taşıdı; zira Beşşar Esad'a karşı tutumlarına rağmen Suriye'de kalmaları ve halkla ilişkilerinin olumlu kalması pek mümkün değildi. Bu durumla ilgili El-Meyadin’e konuşan bir Hamas yetkilisi: "Kriz başladığında Hizbullah ile işbirliği yaparak İhvan'la arasında bulunan duvarda bir delik açmaya çalıştık ama bunu başaramadık. Suriye İhvan'ı buna yanaşmadı çünkü Esad'ın sayılı günlerinin kaldığını ve bir denge kurmalarına ihtiyaç olmadığını düşünüyorlardı." ifadelerini kullanmıştı.

Bu nedenle Hamas'ın çabaları pek uzun sürmedi ve hareket yavaş yavaş Suriye'den çekilme kararı aldı. İhvan'dan Hamas'ın bu kararına gelen cevap ise: "Bizim için uygun olan karar budur; ancak iyi düşünmelisiniz, bu kararı aldıktan sonra sonuçlarına katlanmalısınız. Zira Şam rejimiyle böyle bir zıtlaşmadan sonra geri adım atma şansınız olmayacak" şeklindeydi.

Hamas'ın attığı adımlar İran ile ilişkilerde yavaş yavaş bozulmaya sebep oluyordu, artık hareketin merkezi Katar'ın başkenti Doha'ya taşınmıştı. O aşamada Katar, İran'ın bölgedeki en önemli müttefiklerinden Suriye'ye karşı ayaklanan müttefikleri destekleyen ülkelerin başında geliyordu, Suriyeli muhaliflere gerek medya üzerinden gerekse askeri alanda destek sunuyordu. Böylelikle Hamas ve İran arasındaki gedik daha da büyümeye başladı. Bu gedik hareketin içinde de ayrışmalara sebep oldu, içeride bir kanat İran'dan yana durulması gerektiğini düşünürken bir diğer kanat ise buna şiddetle karşı çıkıyordu. Bu tartışmalar yaşanırken hareketin askeri kanadı İzzeddin El-Kassam Tugayları komutanı Muhammed El-Dayf'tan gelen açıklama ise şu şekildeydi:

"Kiminle isterseniz ittifak kurun, kiminle isterseniz ayrışın. Önemli olan direnişin bekası ve ayakta durmasıdır."

Hamas kaynaklarından Kassam'ın bu duruşuyla ilgili açıklamalar ise şu şekildeydi: "Kassam için İran deneyimi iyi bir deneyimdi ve askeri kanat olarak onların İran'a sahip çıkması, İran'ın direnişin askeri açıdan en büyük destekçisi olduğunun kanıtı. İlişkilerimiz gerçekten çok eski, İran her aşamada direniş konusunda tavizi olmadığını gösterdi ve göstermeye devam ediyor. Şu an kim bilgisi dışında bir Arap liderin uçağını Filistinlilere silah göndermek için kullanabilir ki? Ya da kim gemiler göndermek için kendi hayatını tehlikeye atıp onca baskıyı göğüsler? İran bunları yaptı."

Ancak Hamas'ın Şam'dan Doha'ya taşınmasının birçok sebebi vardı, bunlardan birisi de Katar'ın son yıllarda Hamas'a olan desteği ve toplumsal kalkınma için gönderdiği maddi yardımıydı. Filistinli yazar Adnan Ebu Amir, Al-Monitor'de yayımlanan bir makalesinde şu ifadeleri kullanmıştı: "Katar 2001 yılından itibaren Hamas'a açılmaya başlamıştı. 2008/2009 yıllarında Gazze'ye yönelik saldırılardan sonra 250 milyon dolar yardım gönderdiler. Harekete siyasi olarak da Filistin'de baş aktör olması için gerekli yardımı sundular." Hamas'ın Katar ile yakınlaşma hikâyesi bu şekilde gerçekleşti.

Hamas heyetleri çeşitli vesilelerle İran'ın başkenti Tahran'a birçok ziyaret gerçekleştirdi, ancak hareketin siyasi büro lideri Halid Meşal bundan imtina etti. Hamas yönetimine ne zaman İran'la ilgili bir soru sorulsa cevapları herhangi bir anlaşmaya varılmadığı yönünde oldu. İran tarafından yapılan açıklamalarda ise Hamas heyetlerinin anlaşma gündemiyle gelmedikleri ve görüşmelerin genel başlıklar altında yürütüldüğü belirtiliyordu. Daha sonraki süreçte ise hareketin içindeki İran ile ilişkilerin düzelmesini isteyen kanat içerideki baskılarını arttırdı ve Meşal'i bir ziyaret için tarih belirlemek zorunda bıraktı. Meşal ise istekli olmamasına rağmen ziyaret kararı aldı, ancak İran'a gitmek yerine bir başka vesileyle "Ramazan Umresi" altında Suudi Arabistan'a gitti ve orada Suud kralı ile de bir görüşme gerçekleştirdiği basına yansıdı.

Meşal'den İran'a henüz bir ziyaret gerçekleşmedi ve kısa vadede gündemde böyle bir ziyaret de gözükmüyor. Meşal'e karşın yakın zamanda Hamas'ın siyasi ilişkiler sorumlusu Musa Ebu Merzuk öncülüğündeki bir heyetin İran'a bir ziyaret gerçekleştirmesi gündemde bulunuyor. Bölgede Hamas'ın müttefikleri için işlerin daha da karmaşık bir hal aldığı bir vakitte bu ziyaretin gerçekleştirilmesi için hazırlıklar sürüyor.

Geçtiğimiz birkaç ay içinde Türk pasaportu taşıyan bazı Hamas yetkilileri, Türkiye'deki havaalanlarında durdurularak pasaportları ellerinden alındı. Türkiye kaynaklarından konuyla ilgili yapılan açıklamalarda "Türkiye'nin Batılı müttefiklerine karşı bazı yükümlülükleri var. Ellerinde aranan şahısların veya ‘terör eylemlerine’ katıldığı iddia edilen kişilerin adlarının bulunduğu listeler var. Bu listelerde 3000 kişinin ismi yer alıyor ve bu listede bazı Hamas yöneticileri de var" ifadeleri kullanıldı. Nitekim bu listenin içindeki Hamas liderlerinden birisi de siyonist işgal rejimi tarafından yerleşimcileri kaçırmakla suçlanan Salih El-Aruri idi. Siyonist medyada çıkan haberlerde de Aruri'den ülkeyi terk etmesinin istendiği ve bu hususun Türkiye-İsrail arasındaki anlaşmaya dahil edildiği belirtilmişti. İsrail ve Filistin basınında yer alan haberlere göre de Türkiye'nin bu konudaki tavrı açıktı.

2015 yılının sonlarına doğru Meşal Erdoğan'la yaptığı bir görüşmede Türkiye'nin Musa Ebu Merzuk'a daimi olarak ev sahipliği yapmasını istedi, Erdoğan ise bu konuyu yanından bulunan Hakan Fidan'a sorduktan sonra "duruma göre bakacağız" cevabını verdi. Ancak El-Meyadin kaynaklarına göre Meşal bunun mümkün olmadığını anladı ve bu konuda ısrarcı olmadı.

Bu sırada Hamas yetkilileri Katar hükümetiyle de bir görüşme gerçekleştirmişti. Görüşmeyle ilgili Hamas kaynaklarından yapılan açıklama şu şekilde: "Katar maddi desteğini kesmeye başladı, büro ve Hamas lider kadrosunun kaldığı evlerin kiraları için yapılan yardımlarda bazı kesintiler oldu. İşlerin değişmeye başladığı çok açık. Temelde siyasi büro için ayrılan bütçeyle ilgili sıkıntılar yaşıyoruz. Kassam için öyle bir sıkıntı yok, çünkü ihtilaflara rağmen Kassam'ın komutasıyla İran arasında doğrudan bir bağ var, onlara yapılan askeri ve maddi destek hiçbir zaman kesilmiyor"

Hamas kaynaklarından Meyadin'e aktarılan ifadelerde özellikle askeri kanadın İran'la ve Hizbullah'la ilişkilerin 20 yılı aşkın süredir devam ettiği belirtildi ve şu ifadelere yer verildi: "İmad Muğniye ve Kasım Süleymani ile ilişkiler vardı, Özellikle Hizbullah-İsrail arasındaki 2006 Temmuz savaşından sonra İmad Muğniye'nin İslami direniş için özel programları vardı ve bu programlarda bir aksama gerçekleşmezdi. Hep Filistin meselesinin öncelikleri olduğunu söylerdi. İran ve Hizbullah'la deneyimlerimizden hep kazançlı çıktık. Gazze'deki savunma planlarını İmad Muğniye belirlemişti. Bu adamın üzerimizde hakkı çok, ve bunları bazılarının hoşuna gitmemesine rağmen söylemeliyiz."

2016'nın ilk üç ayında Hamas ve İran arasındaki ilişkilerin kuvvetlendirilmesine yönelik girişimler yeniden başladı. Bu konudan sorumlu kişi Beyrut'ta Hizbullah ve İran yetkilileriyle bir görüşme gerçekleştiren Musa Ebu Merzuk. Hamas tarafından bu adımlar atılırken, ilişkileri zedelemek için de çabalar devam ediyordu. Ziyareti sırasında İsrail basınından yayılan haberlerde Ebu Merzuk'un Gazze'den bir Hamas yetkilisiyle telefonla görüştüğüne ve "İran, hareketi başka taraflarla ilişki kurmak için kullanıyor, bize yardım etmiyor" dediği iddia edilmiş, Ebu Merzuk da bu haberleri yalanlamış ve Beyrut'ta "Hiçbir Arap ve İslam devleti Filistin direnişine İran kadar destek olmadı" ifadelerini kullanmıştı. Bu haberler ise Ebu Merzuk, İran İslam Devrimi'nin 37. yıl dönümü münasebetiyle İran'a heyet lideri olarak gidecekken yayıldı.

Hareketin içindeki İran'la ilişkilerin düzelmesini isteyen kanat ise bu çabalarının boşa gitmemesi ve haberlerle birlikte tansiyonun yeniden yükselmemesi için yoğun çaba harcadı.

Haberlerin çıkmasının ardından direk olarak Beyrut'a giderek İranlı yetkililerle görüşmeye çalışan Ebu Merzuk'un aldığı cevap ise netti; "oyun bitti". Ancak Hamas tarafı bu yoğun mesainin ve ilişkilerin düzeltilmesi yönündeki çabaların boşa gitmemesi konusunda ısrarcıydı, hemen yeni bir heyet oluşturuldu ve heyete Muhammed Nasr, Usame Hamdan ve diğer Filistinli gruplardan isimler dahil edildi. Heyetin protokol olarak aşağıda karşılanması ve ziyaretin sonuçsuz kalması bekleniyordu ancak böyle olmadı.

Filistin heyeti çok sayıda İranlı yetkiliyle görüştü, bunların arasında İran Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani ve Ulusal Güvenlik Meclisi Sekreteri Ali Şemhani de vardı. Ancak basına yansımayan ve en önemli görüşme ise Kudüs Ordusu komutanı Kasım Süleymani ile olan görüşmeydi. El-Meyadin kanalı Süleymani ve Hamas-Filistin heyeti arasındaki görüşmelerin özetini yayımladı. Hamas heyetinin Süleymani ile özel bir görüşme gerçekleştirdiği de belirtildi. Görüşmelere katılan Hamas kaynaklarından edinilen bilgilere göre, heyetin bundan sonraki süreç ile ilgili net bir vizyon sunduğu belirtildi. Hamas kaynaklarından Süleymani ile görüşme sırasında konuşulanlara dair Hamas tarafının söyledikleri şu şekilde aktarıldı: "2011'den önce, ilişkilerin inşa edildiği şartların geri dönmesi mümkün değil. Arap Baharından bu yana dünya değişti. Ne İran eski İran, ne Hamas eski Hamas. Ancak Hamas ve İran'ın da ortak arzusu Filistin'de İsrail'e karşı güçlü bir direnişin olması. Bu yüzden, ilişkileri üzerine inşa etmek için yeni bir temel bulmaya gerek yok. Geçtiğimiz yıllarda çok fazla hata yapıldı, bu hatalardan bazıları Hamas'tan bazıları da İran'dan kaynaklandı. Ancak İran da, Hamas da direnişin zorluk içinde olduğunu anladı ve biz de direnişe destek olabilecek tek ülkenin İran olduğunun farkındayız. Bu bir iddia değil, bu geçmiş yıllarda edindiğimiz tecrübeden çıkardığımız sonuçtur."

Süleymani'nin de görüşme sırasında direnişin durumu ve İran'ın bakışı hakkında uzun uzadıya konuştuğu ancak Musa Ebu Merzuk'un sözlerinin kendisini derinden yaraladığı belirtildi. Süleymani'nin Ebu Merzuk ile ilgili şu ifadeleri kullandığı aktarıldı: "Özellikle Ebu Merzuk ile doğrudan temas kuruluyordu ve o İran'ın en kötü durumunda bile direnişin ihtiyaçlarını karşıladığını herhangi birinden çok daha iyi biliyordu." Süleymani'nin Filistinli gruplarla gerçekleştirdiği genel görüşmede ise şu ifadeleri kullandığı belirtildi: "İran İslam Cumhuriyeti'nin Filistin konusundaki duruşu net ve kararlıdır, duruşumuz nükleer anlaşmasından önce neyse hala odur, hiçbir değişiklik yok, biz Filistin'e desteğimizi daha da arttıracağız ve sesimiz daha da gür çıkacak. Batı ile olan görüşmelerimiz sadece nükleer meselesi ile ilgiliydi ve başka bir mevzu görüşülmedi, görüşmede başka taraflar da yoktu. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif'in görevi belliydi ve bu da nükleer ittifakıydı, ABD'nin birçok girişimine rağmen başka bir mevzu görüşülmedi. ABD ile ikili ilişkileri bile tartışmayı reddettik, buna ihtiyacımız olmasına rağmen onlarla başka bir mevzuyu açmadık, sizleri temin ederim ki üzerimizdeki baskıları arttırsalar da azaltsalar da biz Filistin meselesinde hiçbir taviz vermeyeceğiz, siz de görüyorsunuz ki İran Filistin'e desteği sebebiyle ‘teröre destek’le suçlanıyor ve kongrenin İran karşıtı tutumu da ortada."

Süleymani şöyle devam etti: "Bildiğiniz gibi bazıları Filistin'e kendi maslahatımız için destek olduğumuzu söylüyorlar, devrimin başlarında bu nasıl doğru değilse şimdi de doğru değil. Biz Filistin konusunda Amerika’yla veya bir başkasıyla müzakereye de, görüşmeye de açık değiliz. Sizleri temin ediyorum; Filistin'e desteğimiz sürecek çünkü bu duruş bizim inancımızdan geliyor. Bu pozisyonumuz Allah'la aramızda olan bir şey. Desteğin hacmine gelecek olursak, bazı zamanlarda şartlarımız el vermediği için bu destek azaldı, iktisadi olarak sıkıntılar yaşamış olsak da siyasi olarak Filistin konusunda netiz. Biz bu konuda değişmeyeceğiz, Filistin bizim için akidevi bir mesele olarak kalmaya devam edecek."

Süleymani diğer İslam ülkelerinin Filistin direnişine desteğine de değindi: "Biz hiçbir İslam devletinin size destek sunmasına karşı değiliz, aksine Filistin'e İslam devletlerinden uzanan her türlü yardım elinden dolayı mutluluk duyarız. Bu ülkelerin size yardım sunması, direnişle olması hatta yerimizi doldurması bizi mutlu eder. Bizim Suud'la sorunlarımız bitecektir, burada ya da orada taraf tutanlar kaybedecektir. Herkes kimin kimden taraf aldığını hatırlayacaktır. Sizin savaşınız çok geniş ve uzun, İslam aleminin size yardım etmesine ihtiyacınız var. Biz Filistin'in güçlü olmasını ve kendi aranızda uzlaşıya varabilmenizi istiyoruz."

Süleymani, konuşmasını şu ifadelerle tamamladı: "İran'da mesele Filistin olduğu zaman herkes devrimci olur, herkes Filistin'i sever, Filistin bizim iç meselelerimizde bile etkilidir. Yıllar önce bazıları tarafından ‘Gazze'ye hayır, Lübnan'a hayır... Canım İran'a feda olsun’ şeklinde sloganlar atıldı. Soruyorum sizlere bu insanlar şimdi nerede? Biz bunları bir kenara not ettik. İran'da Filistin'e karşı olan kimse siyaseten bir yere gelemez ve siyasi karar mercilerinde söz sahibi olamaz. Bu, nerede gerçekleşebilir?"

İslamî Analiz

En Önemli Alıntı Haberler Haberler
En Çok Okunan Haberler