İRAN’IN SURİYE SAVAŞI İÇİN, NE YAPACAĞINI BİLMEDİĞİ KADAR FAZLA GÖNÜLLÜSÜ VAR


İRAN’IN SURİYE SAVAŞI İÇİN, NE YAPACAĞINI BİLMEDİĞİ KADAR FAZLA GÖNÜLLÜSÜ VAR

Asghar, Hacı Mehdi’ye “Seni oğlumun cenazesinin peşinde olduğum için mi aradığımı düşündün? Allah’a yemin olsun ki buna ihtiyacım yok” dedi: “Sadece, Abbas artık senin biriminde olmadığı için Suriye’ye gidebileceğimi söylemek istedim.”

Suriye askerleri ağır kayıplar verirken, İranlı milisler rollerini arttırıyor

TAHRAN — 59 yaşındaki Asghar Abyari, Aralık 2015 sonlarında oğlu Abbas'ın yakında Suriye'deki savaşa gideceğini öğrendiğinde öfkeliydi. Ama beklenebilecek olan sebepten ötürü değil. 

Her ikisi de İran'ın gönüllü Besic milislerinin üyesi olan Asghar ve 24 yaşındaki Abbas, Kasım ayından beri Tahran'ın Suriye'yi destekleme amaçlı danışmanlık misyonuna katılma umuduyla askeri eğitim alıyordu.  Misyon 2012 yılında, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a bağlı güçlere, büyüyen isyana karşı savaşlarında tavsiyelerde bulunmak üzere konuşlanmaya başlamıştı. 2015 yılında Abyari'lerin eğitim almaya başladığı dönem itibariyle Suriye'deki korkunç iç savaş beşinci yılına girmiş ve Kudüs Gücü komutanı Tümgeneral Kasım Süleymani'yi misyonu geliştirerek, Besic de dahil olmak üzere İslam Devrimi Muhafızları'nın (IRGC) altı kolunun hepsinden gönüllüleri bu misyona dahil etmek zorunda bırakmıştı. Süleymani misyonun komutanlığını yapmayı sürdürüyordu, ancak artık bütün kollardan subaylar, onun komutası altında hizmet vermek üzere karma IRGC gönüllülerinden oluşan birimler oluşturuyordu.

Danışmanlık misyonunun başlangıcından itibaren Süleymani, her aileden yalnızca bir kişinin bu gruplara katılmasına hükmetmişti: bu, her bir hane halkının olası kurbanlarının sayısını asgariye indirmeyi amaçlayan bir karardı. Fakat Asghar için başka bir engel daha vardı. Aralık başı itibariyle onun içinde bulunduğu ve başlangıçta 1,000 kişilik bir listesi olan eğitim grubu küçültülerek 500 kişiye indirilmişti. Kalanların yarıdan daha azı, Aralık sonunda Suriye'nin kuzeyindeki Halep şehri yakınlarında konuşlanacak olan birime katılacaktı.

Asghar ve Abbas'ı yönlendiren şey, Hazreti Muhammed'in sahabesinden olan Hucr bin Adi el-Kindi'ye ait olup Nisan 2013'te Sünni isyancıların  saldırısına uğrayan türbe gibi kutsal dini alanları koruma yönündeki bir manevi eğilimdi. Asghar benimle, “Bu insanların ne ahlaki sınırları var ne de insanlığı” şeklinde konuştu: “Onların başka türbelere ve Müslümanlar ile Hristiyanların saygı gösterdiği öteki kutsal mekanlara saldıracaklarını biliyorduk. Eğer bu yerleri savunmazsak kimsenin güvende olmayacağını ve onların bu kanseri bütün dünyaya yayacak bir hükümet kuracağını hissettik.”

İran-Irak Savaşı gazisi olan Asghar, oğlunu İran'ın başka bir eyaletine gidip oradaki Suriye misyonuna gönüllü yazılması için ikna etmeye çalıştı. Asghar bunun, gözden kaçarak her haneden bir kişi kuralını atlatmalarını sağlayacağını düşünüyordu. Ancak Abbas babasının ricalarını görmezden geldi. Aralık sonlarında — IRGC kaynakları güvenlik nedenlerden ötürü tam tarihleri vermeyi reddediyor — birimiyle birlikte cephe hattına doğru yola çıktı ve bu birim, Esad rejiminin Halep civarındaki, Han Tuman, Nubbul ve Zehra gibi bazı köyleri geri alma savaşına katıldı. Bu köylerden son ikisi, şehrin kuzeybatısındaki Şii ağırlıklı köyler ve isyancı milisler tarafından üç buçuk yıldır felç edici bir kuşatma altında tutuluyor.

10 Ocak günü Han Tuman'daki şiddetli çatışmalar esnasında Abbas vuruldu. Onu ve çok sayıda yaralı yoldaşını almak üzere eğreti bir ambulans cephe hattına gönderildi. Fakat sahra hastanesine giden yolda araç bir TOW füzesi saldırısına uğradı. Abbas ve araçta bulunan diğer kişiler orada can verdi ve Suriye'de hayatını kaybeden yüzlerce İranlı savaşçının arasına katıldı.

Esad'a bağlı ordu, Halep'i geri alma amaçlı süregiden kampanyasında yoğun bir şekilde, İranlı mütefiklerinin insan gücüne  ve deneyimine dayandı. 3 Şubat gününden beri Suriye ordusu – Rus güçlerinin, IRGC'nin ve Tahran destekli milislerin yardımıyla – şehrin eteklerindeki askeri yenilgilerinden çoğunu tersine çevirdi. Washington ve Moskova, Halep'te ateşkesi sürdürmek üzere görüşmeler yürütüyor, ancak bu çabaların başarılı olup olmayacağı halen belirsiz. İranlı yetkililer isyancıların Halep'teki son ateşkesi Han Tuman'ı – Abbas'ın Ocak ayında öldürüldüğü yeri – geri almak için istismar etmekle  suçluyor. Aralarında El Kaide'nin Suriye kolu Nusra Cephesi'nin de olduğu bir isyancı gruplar ittifakı olan Fetih Ordusu, Han Tuman'ı geri alma savaşında en az 13 IRGC danışmanını öldürdü ve beş veya altısını esir aldı.

Bu esnada Suriye rejimi, şehrin isyancıların kontrolündeki doğu kısmına bir saldırı düzenlemeye ant içti. İranlı yetkililer de Han Tuman'da sert misilleme sözü verdi.

Artık altıncı yılında olan savaş, Suriye ordusuna ağır kayıplar verdirdi ve bazı kayıtlara göre ordunun gücü çatışmanın başlangıcından bu yana yarısına indi. İran'ın desteği hiç olmadığı kadar hayati önemde. Savaş uzayıp gittikçe, İran'ın çatışmaya olan müdahalesi de derinleşiyor.

Her ne kadar danışmanlık misyonu Suriye ordusuna stratejik tavsiyeler verme çabası olarak başlamış olsa da İranlı güçler şimdi belli muharebelerin planlanmasına yakından katılıyor. İsminin açıklanmaması koşuluyla konuşan emekli bir IRGC generali, savaşın ilk günlerinde İran'ın Suriye ordusunu desteklemek üzere “stratejik danışmanlar” gönderdiğini, çatışma ilerledikçe ise İran'ın “taktik” danışmanlar konuşlandırmaya başladığını söyledi.

Ancak, Abbas'ın komutanı, 41 yaşındaki Besic subayı Hacı Mehdi'ye göre İran'ın Suriye'deki artan can kayıplarına rağmen, IRGC subayları katılım arzusu gösterenlerde herhangi bir azalışla karşı karşıya değil. Hacı Mehdi, Halep yakınlarındaki son konuşlanmalarından birinde, yaşları 21 ile 60 arası değişen 230 kişilik bir birime komuta etmiş. İzin alıp Tahran'a gittiği zamanlarda birçok sabah, kaydolma umuduyla mütevazı evinin dış kapısı önünde sıraya girmiş adamları görerek uyanıyor. Düzenli olarak yakınlarından, arkadaşlarından ve tanıdıklarından gelen, savaşa katılma izni talebi yağmuruna tutuluyor. Kızının sınıf arkadaşlarından birinin babası bile, Hacı Mehdi'nin misyon için istihdam çalışmalarına dahil olduğunu öğrendikten sonra gelip kendi başvurusunu yapmış.

Hacı Mehdi'nin bu umutlu gönüllülerin çoğunu geri çevirmekten başka seçeneği yok. Dini lider  Ayetullah Ali Hameney'in katı talimatları doğrultusunda Hacı Mehdi'ye ve görevdeşi olan IRGC subaylarına, yalnızca Suriye'deki birimlere katılmak için gerekli özel becerilere sahip, en iyi eğitimli ve en deneyimli gönüllüleri seçme emri verilmiş. Hacı Mehdi'ye göre eğer asker sayısını sınırlama ve yalnızca en elit kuvvetleri konuşlandırma emri geri çekilirse, Besic'in ve öteki IRGC askerlerinin sayısı “milyonları bulur.”

Emekli IRGC generali, “Devrim Muhafızları şimdi, ezilenlerin ve kutsal türbelerin savunucusu olmak isteyen yüz binlerce gönüllüyle baş etmek gibi bir sorunla karşı karşıya” şeklinde konuşuyor ve şunları ekliyor: “Bu yüzden Kudüs komutanları bu insanların içinden, saldırı altındaki ezilenleri savunmanın yeni taktik konseptlerini anlayan, en iyi eğitimli olanları seçmeye çalışıyor.”

Reddedilen İranlıların hepsi vazgeçmiyor. Bilakis içlerinden pek çoğu, savaşın başlangıcından itibaren kök salmış olan bir dizi gönüllü milis grubuna katıldı. Şehadet vaadinin cezbettiği adanmış Şiiler olan bu insanlar, dini vazifeleri olarak gördükleri bir savaşı vermek için her şeyi göze alıyorlar. Abbas gibi bu gönüllüler de Suriye'deki Sünni olmayan cemaatlerin ortadan kaldırılma tehdidiyle karşı karşıya olduğuna inanıyor. Devlet medyasında ve sosyal medya ağlarında türbelerin, camilerin ve kiliselerin yok edilmesine tanık olduklarından, kutsal mekanların, özellikle de Seyyide Zeyneb türbesinin isyancıların elinde asla güvende olmayacağını düşünüyorlar. Buraları korumak ve ezilenleri savunmak için canlarını feda etmeye hazırlar. 

Tahran'dan 30 yaşındaki Besic askeri Hüseyin de böyle bir gönüllü. Askeri eğitimine rağmen elit danışmanlık misyonu tarafından reddedilmiş, ancak ağırlıklı olarak Afgan gönüllülerden oluşan Fatimiyun Tugayları ile ağırlıklı olarak Pakistanlı gönüllü askerlerden oluşan Zeynebiyun da dahil olmak üzere çeşitli milis gruplarıyla birlikte Suriye'de faaliyet yürütmüş. Fatimiyun Tugayları 2012 gibi erken bir tarihte Suriye'deki bir savaş gücü olarak  ortaya çıkmıştı ancak üst düzey üyelerinden bazıları IRGC ile uzun süre önce kurulmuş bağlara sahipti. İlk komutanı, 1962 yılında Afganistan'da dünyaya gelen ve Şubat 2015'te Suriye'nin Deraa şehrinde öldürülen Ali Rıza Tevessüli, İran-Irak Savaşı'nda Afgan Şii gönüllülerden oluşan bir birlikle beraber IRGC'nin yanında savaşmıştı.

Hüseyin, 2014 yılında aldığı Fatimiyun'a kaydolma kararının çocukluk arkadaşı Mustafa Sadrzadeh'den ilhamla olduğunu söyledi. Güney Tahran'dan 29 yaşındaki cankurtaran Sadrzadeh, Hüseyin'in söylediğine göre 2013 yılında Kudüs Gücü'ne bağlı bir danışmanlık birimine katılmaya çalışmış, ancak askeri deneyimi olmadığı için kabul edilmemiş. Suriye'de cihad verme düşünden vazgeçmeyi reddeden Sadrzadeh, Şiilerin Hazreti Muhammed'in ruhani ve siyasi halefleri olarak gördüğü 12 İmamdan biri olan İmam Rıza'nın türbesine evsahipliği yapan Meşhed şehrine seyahat etmiş. Orada bir Afgan'ın kimlik belgelerini vererek Fatimiyun'a kaydolmuş ve “Seyyid İbrahim” savaş adıyla, rütbeleri tırmanarak Ammar Müfrezesi'nin komutanı olmuş. İki yıldan uzun süre savaştıktan sonra 22 Ekim 2015 günü Halep'te öldürülmüş.

Daha ilerde Süleymani de Suriye'de Sadrzadeh'nin cesaretini överek, IRGC'nin danışmanlık gücünden geri çevrilen bir askerin savaş sahasında bu denli kahramanca bir performans sergilemesi karşısındaki şaşkınlığını ifade etti. Askerlerine seslenen Süleymani, bir gün  Deyr el-Adas'ta bir Fatimiyun komutanının alıcıdan kalın bir Tahran aksanıyla, “güçlü, mertçe bir sesle” konuştuğunu duyduğunu söyledi ve “Fatimiyun Tugayı'nda savaşan bu Tahranlı adam kimdir diye sordum” dedi. Bir IRGC komutanı kendisine, onun Seyyid İbrahim olduğunu söylemişti.

Ertesi sabah Fatimiyun güçleri aynı mevziye gelince Süleymani aynı komutana, önündeki adamlardan hangisinin Seyyid İbrahim olduğunu sormuştu. Süleymani o günü şöyle hatırlattı: “Bana, ‘bu adam' dedi. Onun çok zayıf, çelimsiz ve çok genç olduğunu gördüm. Kendisine, ‘Sesinden hareketle, güçlü ve gürbüz bir adam göreceğimi düşünmüştüm' dedim. Fakat o çok gençti ve yüzüne baktığınız zaman bir tür ruhanilik görebiliyordunuz… Bilmeniz gerekir ki bu adam, sistemimiz onun Suriye'ye [danışmanlık misyonuyla] gelmesine izin vermediği için Meşhed'e gitti ve bir Afgan'ın adıyla Fatimiyun'a girdi…  Tahran'da Seyyid İbrahim gibi pek çok insanımız var, fakat onunla bu insanlar arasındaki fark, onun cihad yolunda gitmiş olmasıdır.” 

Sadrzadeh'nin savaş maharetinin Süleymani'nin dikkatini çekmesi şaşırtıcı değildir. Her ne kadar IRGC gönüllü milis gruplarının bağımsız faaliyet yürüttüğünü savunsa da, geri dönen İranlı savaşçılara ve analistlere göre bu gruplar Suriye'de sıklıkla İranlı subayların komutası altında çatışmaya giriyor.

Ben Hüseyin'le İran'da, Suriye'de Fatimiyun içindeki son üç aylık görevini tamamladığı zaman görüştüm. Bana, Ocak ayında Nubbul kasabasını geri almak için yürütülen muharebe esnasında düşman hattını kırmak için kendisinin ve yol arkadaşlarının Hacı Mehdi komutasındaki Besic birimleriyle birleştiğini söyledi. Gönüllü milis gruplarıın etkililiğinin sırrının esneklikleri, hareketlilikleri ve katı bir komuta yapısının bulunmaması olduğunu söyleyen Hüseyin şöyle konuştu: “Bu, her zaman bir kişinin komutası altında olduğumu söyleyebileceğim klasik bir ordu savaşı değil. Bazen sadece 6 kişiydik, bazen 250, bir keresinde de 400. Fakat her misyonda – ki bunlar gerçek anlamda klasik misyonlar değildir – bir bölgede konuşlanırsınız ve oraya gelen herkes sizin grubunuzun parçası olur.”

Hacı Mehdi, İranlı danışmanların cepheden yönettiğini, Suriye rejimini savunan çeşitli milis gruplarını organize ettiğini söyledi ve bu düzenlemenin onların yüksek savaş deneyiminden geldiğini söyledi. “Iraklılar, Pakistanlılar, Afganlar, hatta [Lübnanlı] Hizbullah bile — her ne kadar Hizbullah ötekilerden çok daha iyi durumda olsa da – düşman hatlarını kırma deneyimine sahip değiller” şeklinde konuştu ve ekledi: “Eğer İranlılar gelmeseydi, bu grupların etkin bir rolü olmayacaktı.”

Geri dönen İranlı savaşçıların anlattıkları, Washington D.C.'de bulunan muhafazakar bir düşünce kuruluşu olan Amerikan Girişimi Enstitüsü'ne bağlı Kritik Tehditler Projesi tarafından hazırlanan yakın tarihli bir raporun sonuç değerlendirmelerinden bazılarını destekliyor gibi görünüyor. İran'ın Suriye'deki can kayıplarına ilişkin raporları analiz eden çalışmanın hipotezi, IRGC'nin savaş sahasında çok-uluslu milis gruplarıyla birleşen ve onlara komuta eden küçük birimler konuşlandırabilme becerisi geliştirdiği şeklinde.  Raporda, “Eğer IRGC bu beceride gerçekten ustalaştıysa, büyüklükleriyle orantısız etkiler üretmek üzere yabancı savaş sahalarına az sayıda konvansiyonel kuvvet konuşlandıracak bir duruma gelmiş demektir” deniliyor ve ekleniyor: “Bu, İran'ın ülke dışına konvansiyonel askeri güç taşıma becerisinde kaydadeğer bir artış meydana getirecektir.”

ABD'li yetkililer IRGC'nin ve İran destekli milis gruplarının artan müdahalesinin Suriye'deki çatışmayı yalnızca daha da kızıştırdığını ileri sürüyor. Bir Savunma Bakanlığı yetkilisi şöyle konuştu: “Uzun zamandan beri söylediğimiz gibi, Esad rejiminin İran'dan aldığı ve almaya devam ettiği destek, rejimin çatışmaya yapıcı, müzakereye dayalı bir son getirme arayışından kaçınmasını sağladı. İran, Suriye halkının aşırıcılığa ve [İslam Devleti örgütüne] karşı birleşmesine yardım etmek yerine, Suriye halkına gaddarca davranan bir rejimi desteklemeye devam ediyor ve bu yalnızca, aşırıcıların büyümesini besliyor.”

Fakat İran'ın Suriye'deki savaşta verdiği kurbanlar artıyor. İran'ın çatışmadaki can kayıplarına ilişkin medya haberlerini izleyen bağımsız bir kuruluş olan Levantine Group tarafından yayınlanan 2 Mayıs tarihli bir rapora göre, Eylül 2015'ten bu yana Suriye'de 280'den fazla İran askeri öldürüldü. Raporun belirttiğine göre İran'ın son altı aydaki can kayıpları, savaşa müdahil olduğu ilk iki yılın toplamı kadar. Çeşitli raporlara göre de 2012'deki danışmanlık misyonunun başlamasından bu yana 700 kadar İranlı Suriye'de öldürüldü.

Hacı Mehdi'nin Besic birimi, karşı saldırı esnasında ağır bedel ödeyenlerden biriydi. Halep kırsalında iki aydan daha uzun süren çatışmaların sonunda bu birimin yaklaşık üçte biri kaybedildi: 13 kişi öldürüldü ve 55'i yaralandı. Hacı Mehdi'nin kendisi de bacağından kurşun yarası aldı, ancak bu yara onu savaş sahasından uzaklaştıracak kadar ağır değildi. Hacı Mehdi şimdi, kansere karşı kendi savaşını veren eşiyle birlikte Tahran'da izinde. 

Suriye'de akan bunca İranlı kanına rağmen Hacı Mehdi, Tahran'ın Esad rejimine olan taahhüdünde tereddüt içinde olmadığını savundu. Söylediğine göre İran'ın Suriye'ye askeri olarak müdahil olmasının başlıca sebebi, dini mekanları, özellikle de Şiilerin derin bir saygı gösterdiği, İmam Hüseyin'in kızkardeşi Seyyid Zeyneb'e ait türbeyi savunma ihtiyacı. Nitekim resmi medya Suriye'de şehit olan İranlı savaşçılardan, gerçekte nerede öldürüldüklerinden bağımsız olarak, “türbe [Seyyide Zeyneb türbesi] savunucuları” diye söz ediyor.

Hacı Mehdi, Suriye'de öldürülen adamlarının hepsinin teşvik kaynağının bu yoğun dini bağlılık olduğunu söyledi. Söylediğine göre bu kişiler güçlü bir şehadet arzusu taşıyordu – bu, canlarını mazlumları savunurken feda ettiği düşünülen kişilere verilen saygın bir statü.

Tahran'ın güneyinden, alt kademeli bir Besic subayı olan 34 yaşındaki Murteza Kerimi, Hacı Mehdi'ye Ali Ekber gibi şehit olmak istediğini söylemiş. Ali Ekber, İmam Hüseyin'in M.S. 680 yılında gerçekleşen destansı bir çarpışma olan Kerbela Savaşı'nda bedeni parçalara ayrılmış olan en büyük oğlu. İmam Hüseyin ve takipçileri bu savaşta şehit edilmiş ve insanlık dışı bir şekilde başları kesilmişti.

Hacı Mehdi bunu, “Kendisine ‘bu mantıksız, onlar bizi burada kurşunlarla vuruyor, bu kadar çok et parçasına ayrılman imkansız' diye anlattım” sözleriyle anıyor.

Kerimi, Han Tuman çatışmaları sırasında vuruldu ve yaralandı. Taşındığı ambulans TOW füzelerinin saldırısına uğradı. Kerimi'nin bedeni, tam da umduğu gibi et parçalarına ayrıldı.

Hacı Mehdi, adamlarının şehit olmayı, sık sık birbirleriyle en tehlikeli görevler için rekabet edecek  kadar çok istediğini ifade etti ve “Korkunun anlamını bildiklerini düşünmüyorsunuz” dedi.

Han Tuman'daki çatışmalar sırasında Hacı Mehdi, yalnızca 20 adamın yoğun ateş altında düşman hattını kırma için bir kilometre ilerlemesini istemiş, ancak onlarca kişi bu ölümcül görev için gönüllü olarak öne çıkmış. O günü, “Kendilerine birer birer geri gelmelerini emrediyor, hatta onları tehdit ediyordum” sözleriyle anıyor. En sonunda merhamete gelmiş ve ilerlemeleri için en kararlı olan adamlarından 40 tanesini seçmiş.

İşte, Abbas ve babası Asghar Abyari'nin aynı danışmanlık biriminde bir yer için rekabet ederken gösterdiği şey, bu coşkuydu. Hacı Mehdi, Abbas'ın ölümünün ardından İran'a döndükten sonra, Asghar'ın aramalarına cevap vermeye korktu. Abbas'ın bedenini cepheden geri alamadığını kabul etmeye utanıyordu. Fakat bir gün telefonundan mesaj yazarken, yanlışlıkla Asghar'ın aramasına yanıt verdi.

Asghar, Hacı Mehdi'ye “Seni oğlumun cenazesinin peşinde olduğum için mi aradığımı düşündün? Allah'a yemin olsun ki buna ihtiyacım yok” dedi: “Sadece, Abbas artık senin biriminde olmadığı için Suriye'ye gidebileceğimi söylemek istedim.”

Kristin Dailey

Foreign Policy

Çev: Selim Sezer

Medyasafak

En Önemli Röportaj Haberler
En Çok Okunan Haberler