Durum Halkın Kaldırabileceği Bir Durum Değil/ Hem Mülteciye Hem Vatandaşa Zulüm Ediliyor


Durum Halkın Kaldırabileceği Bir Durum Değil/ Hem Mülteciye Hem Vatandaşa Zulüm Ediliyor

Türk siyaset bilimcisi sayın Ahmet Havuz Tahran'da Tesnim Haber Ajansı'nın misafiri oldu. onunla AKP, Türkiyenin iç siyaseti, PKK sorunu ve çeşitli konuları ele aldık.

Tesnim Haber Ajansı -  Türk siyaset bilimcisi sayın Ahmet Havuz Tahran'da Tesnim Haber Ajansı'nın misfiri oldu. onunla AKP, Türkiyenin iç siyaseti, PKK sorunu ve çeşitli konuları ele aldık.

bu uzun konuşmamızın bir bölümünü şu söyleşide okuyabilirsiniz:

- Şüphesiz AKP’nin Türkiye’de iktidarı ele geçirmesi Türk siyaset tarihinde yeni bir sayfa oluşturmuştu. İktidara geldiği günden beri çeşitli dönemleri arkada bırakmıştır. AKP’nin anlamı ne? Türk siyasetinin neresinde duruyor bu parti?

Adalet ve Kalkınma Partisinin bu kadar güçlü gelmesinin temelinde, 1979-80 İslami hareketi ve siyasi İslam’ın merhum Necmeddin Erbakan’ın liderliğinde bu bayrağı ilk meclise diken şahıs gibi yad etmek gerekiyor. Çünkü Milli Görüş Hareketi Türkiye’de bu dönem zarfında Kemalist iradenin altında hep bir ezilmiş konumda olduğundan mütevellit Türkiye’de mağdurların yanında kalan, mağdurun illaki bir gün iktidarı ele alacağı belli idi. Bu nasıldır? Haklı sebeplerle başlamıştır, belki AKP bunu manipüle edebilir, bu konuyu konuşup tartışıla bilir. AK Parti aslında bu rüzgârı 1994-95 ve 96 da ciddi anlamda yakalamış, 28 Şubat süreci bu rüzgâra AKP’nin doğa bileceğini sinyalini vermişti. Bu dönemde Ak Parti nasıl bir politika izleyeceğini kendi beyninde belirlememişti aslında. Yani merkezi bir hareket mi olacak, liberale kayan bir muhafazakâr mı? Öyle bir toplama bilgisayar gibi bir hareket başlangıcı ki, kendileri ilk başta iktidara geldiği zaman, tabi ki büyük sürpriz oyla iktidara gelmişler, geldikleri dönemde biz kucaklayıcı her kesime hitap eden bir politika güdeceğiz ve bu söylemlerle hedef 2023-2073 gibi hedeflerle bu gün gücünü hala korumakta ve geri dönüp baktığımızda Türkiye’de iç dengelerde çok artı durumlar bıraktığı gibi, sıkıntılı durumlar da bıraktığı bir hakikat. Mesela Türkiye’de bundan önceki iktidarlarda gerek koalisyon iktidarlarda, ister liberal kesim, muhafazakâr kesim, sosyal kesim iktidara geldiği zaman STK’lar bu manada bu kadar politize değildi.

Türkiye’de ciddi anlamda STK’ların hatta cemaatlerin, tarikatların çok ciddi anlamda politize olduğu bir durumda. Türkiye’de Ak partinin bırakmış olduğu etki bunları ciddi anlamda politize etmiş. Türkiye’nin Ak Parti politikası olarak değerlendiğimiz zaman şu konuda eksiklik olur. Türkiye’de AKP 2010-2013 öncesi daha çok temayüller çerçevesine hareket eden, seçmeninin, teşkilatının yönüne yön veren ve bu yön ve doğrultuda hareket eden bir parti idi, ama özellikle Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu zamandan sonra, AKP de şuanda tek yönetim anlayış, tek merkez, sadece Tayyip beyin kendine  nev’ine münhasır bir anlayışla siyaset yapılan bir parti haline gelmişti. Dolayısı ile bu merkeze ne kadar yakın, ne kadar uzak ona göre siyaseti düzenliyorlar şu anda.

AKP hangi dönemleri yaşamış parti içinde ve bu dönemlerin hangi özellikleri olmuş. Kurucuların büyük kısmı partiden ayrılmış ve bazıları pasif halde, yeni kişiler gelmiş ve yeni sayfalar açmışlar. AKP’nin yaşadığı süreç nasıl bir süreçtir.

AKP’nin kuruluş aşamasında ki ilk kurucusu Sayın Abdullah Gül 11. Cumhurbaşkanımızdır. Yani yenilikçi hareketi başlatan Abdullah beydir. O dönem hatta Refah Partisinde, sonra Fazilet, sonra Saadet Partisine gelmeden önce, refah döneminde Recai Kutan beyin karşısında kongrede aday olmuş ciddi bir oyla çok az farkla kaybetmiştir Abdullah bey. Hatta o zaman çok ilginçtir ki İstanbul teşkilatı Abdullah beye destek vermediği için o kaybettiği söylemleri vardır. Yani o da Tayyip beyin başında bulunduğu teşkilat idi. Abdullah beye destek vermedi. Ama Abdullah Bey çok ciddi oy almıştır. O zaman Recai Bey Merhum Erbakan hayattayken kongreden sonra bir açıklama yapmıştır. Bu Abdullah beyin, yani yenilikçi dediğimiz bu hareketin kongrede aday olarak çıkması bizim kültürümüz, zenginliğimiz ve mozaiğimizdir diye güzel bir açıklamada bulunmuştu. İşte bu Milli Görüş Hareketinde Erbakan hocanın etrafında liderler manzumesi vardı, yani hocanın etrafına baktığınıza bir Abdullatif Şener, bir Abdullah Gül, bir Tayyip Erdoğan ve birçok isimler Türkiye’nin geleceğine damga vuracak isimler durumunda idi. O zaman Erbakan hocanın bir bereketi idi bu. Yani Erbakan hoca dediğin zaman her il başkanlarının Türkiye’nin hepsini yönete bilecek kabiliyet ve yeteneğe sahip adamları vardı. Lakin şu anda ne yazık ki çok üzülerek söylüyorum, Sayın Erdoğan’ın etrafında bulunan lider olabilecek liderliye alternatif olabilecek bütün adamlar bu hareketin, bu yürüyüşün dışında kalmışlar, dışına çıkmışlar veya çıkartılmışlar. Artık aforoz edilmiş tabiri biraz ağır olur ama en nihayetinde realite olarak yoklar.

Şimdi kuruluş hareketini başlangıçta başlatan siyasi irade ve büyükler bu gün rahatsız. Bunların bu gidişata nasıl bir yön vere bilir orası müphem bir nokta istikbale bağlı bir şey gelecek neyi gösterir. Ama AK Partinin 2002’den buyana geçirdiği dönemler, çok sancılı dönemler geçirdi. 23 Nisan muhtıraları gibi çok sorunlarla karşı karşıya geldi. Kolay gelinmedi. İşte burada o zaman Ortadoğu’yla, komşu ülkelerle ilgili şok ciddi sıcak ilişkiler kurulmuştu ve artılar oluştuğunu biliyoruz, özellikle Suriye politikaları ile alakalı. Fakat geldiğimiz nokta çok o dönemin aynası olduğu bir nokta değil.  Yani o dönemdeki yapı ile şimdiki yapı tamamen farklı.

Burada yine muhalefet partilerinin dönemin cumhurbaşkanlığı adayında Abdullah beyi seçtirmeyip, cumhurbaşkanlığını reforma götürüp, evet çıktmasından sonra halkın cumhurbaşkanının seçmesi bu günkü siyasi konjonktürü hazırladı. Yani halkla seçilmiş bir cumhurbaşkanı, yine halkın seçtiği bir başbakan, parlamenter sistem ile yürütülen bir ülke, parlamenter sistemle yönetilen bir ülkede lokal anlayış, lokal bölgeler, lokal siyaset etnik grupları vardır, bunlar parlamentoda bir şekilde kendilerini bir şekilde temsilci olarak bilir işte bu bölge ve ülkede şuan ki kozmik bir noktada ve terörün çok yüksek noktaya çıktığı bir zamanda Türkiye’de başkanlık sistemi tartışılıyor. Ama bu nasıl bir modeldir, bu noktada müphem olduğu için bizim Türk halkının bu konuya sıcak baktığını düşünmüyorum. Verilen anketlerde AK Partinin kendi seçmenin bile yüzde 10’u sıcak bakmıyor.

Muhalefetin burada Türkiye değerlerine ve Türkiye gerçekliklerine güncel bilgilere yönelik siyaset takibinde eksiklik yaptığını ve kendi ideolojik kemikleşmiş duygularından yani kemikleşmiş ideolojik yapısından kurtarıp da gerçekten Türkiye reallerine göre Türkiye siyasetine girseydi Türkiye sağlam bir demokrasi ve sağlam muhalefeti ile çok daha güzel günlere ve çok daha güzel işlere imza atabileceğinin inancındayım. Şu anda halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı, halkın seçtiği bir başbakan nasıl bir model doğurur bunu ileride göreceğiz, muhtemelen partili cumhurbaşkanı denilir, ama başkanlığa sıcak bakmadıklarını düşünüyorum ve bakmadıklarını biliyorum.

Diğer nokta da AKP’nin diğer artısı muhalefettir. Gerçekten muhalefet partileri AK Partinin yükselmesi için elinden geleni yapmış bir konjonktür takip ediyorlar. Sayın cumhurbaşkanın çok iyi bir body language vücut dili dediğimiz kullanan hitabeti, halkın üzerine ciddi tesir eden ve kelimeler arasında argüman kullanmadan direk halka hitap eden ve halka dokunan bir siyasi kişiliği ve yapısı olduğu için ciddi bir sempati ve güven oluşturur ve halk Tayyip beye güveniyor, neden? Cumhurbaşkanıdır diye herkese temas eden bir Cumhurbaşkanı olduğu için. Taksicisinden, hamalından en üsten fikri adamlara kadar. Ama bu gelinen nokta da neyi gösterir, şunu gösteriyor ki hem sıcak hem soğuk iklimi bir anda yaşıyorsunuz şuanda ve bu ülkenin ve bu milletin kaldıra bileceği bir durum ve orta değil. Çünkü Türkiye’nin öyle bir hali var ki, doğusu Suriye ile hiç bir farkı yok, çatışmalar noktasında, batısı tamamen farklı, yani doğuda bir harabat, batıda bir sefahat ver. Çok ilginçtir ve elbette beni çok üzen bir nokta önceden bir şehit haberi olduğunda herkes üzülürdü, ülke matem havasına bürünürdü, aylık haftalık şehit haberleri çok sıkardı vatandaşı, amma şimdi nerdeyse günlük hatta 5 saatte bir şehit haberi geliyor, millet rutinleşmiş veya bombalar patlıyor, büyük şehirlerde. Milletin şehit’e ve bombaya alışmış moloton ve afyonlaşmış bir hali var.

Buna ilave siyaset tek merkezden yönetiliyor, burada da çifte standart uygulamaya başladı, 3 muhalefete dahi müdahale eden bir iktidar anlayışı var. Bunların sıkıntı doğurabileceğini düşünüyorum, çünkü kaotik bir toplum oluşmuş. Gezi olayları anlamında bu algılanmamalı. Demokratik sistemin ehilleştirilip yine bu halka sorularaktan Türkiye’de yapılması gereken şeyin çünkü seçimle gelen en nihayetinde seçimle gider düşüncesi var ama bu günkü geldiğimiz durum böyle davam ederse seçimle gelen belki de seçimle gitmeyecek.

Bundan yüz sene önce otursaydık burada fantastik boyutlardan bahis edemezdik, keramet olarak söylerdik, ama bu gün dünya filmlerinde insanlara fantastik durumları ciddiymiş gibi inandırabilecek bir durum vardır ama en ne nihayetinde işin realitesi belli. Siyasette de böyle bir durumla karşı karşıyayız. Yani gerçekten baktığın zaman çok fazla gerçek gibi gözüken ama realde uzaktan yakından alakası olmayan bir durum var şu anda.  İşte bu halk burada yanılgıya düşürüleceğini düşünüyorum, düşürüle bilirde.

- Güneydoğu meselesine dokundunuz, bu bölgenin durumu çok garip benim için. Bir zaman Kürt açılımı ile karşı karşıya idik ve sanki her şey doğru yolunda ilerlemeye başlamıştı ama bir gün içinde büyük alevlerin oluşmasını gördük ve hala çatışmalar devam ediyor, diğer bir taraftan da bundan önceye o kadar da önemli olmayan ama şimdi potensiyel büyük bir sorun haline gelmiş alevi sorunu ile karşı karşıyayız. Bu durumlar siyasi krizlerden ilave Türkiye’nin sosyal sorunlar ile de karşı karı ya geldiğini bize gösteriyor. Bu durumun sonunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gelecek buna gebe ve benim de en çok korktuğum nokta bu. Allah korusun sokak savaşları ve mezhepsel çatışmaları beklemek olur. Bu politikalar bu duruma yetiriyor. Ben bunu rahatlıkla sebebini söyleyerek diyorum muhalefet kanalı ve mantığı ile ele almıyorum. Dünyanın en büyük sıkıntılarından biri terördür. Terörün bir mantığı yoktur. Bu gün Sri Lanka’da tamim kaplanlarına baktığımız ilk canlı bombayı çıkartanlar, bunların bir psikolojisi oluşmuş, işte İra dediğimiz Avrupa’da terör örgütleri, ASALA ve sair. Bunlar geçmişte olmuş ve terör psikolojisini araya koymuş. PKK da hakeza bir terör korkusu oluşturmuşlar. Türkiye’de bunlara yaklaşım çok işi bilir kanalı ile değil. Türkiye’de PKK terörü örgütünün geldiği nokta bir ramtabıl pozisyondan gelmiş Her siyasetçi her iktidar partisi oy devşirme, siyasi malzeme yapması noktasında bu gün terör olayı bu kadar ayyuka çıkması, dış mihraklarında buna etkili olması bir realitedir. Şimdi Türkiye’de terör olayları Kürt açılımı ile bitirilecek diye bir hava verildi. Bakın, Kafdağı’nın ardından gelen bir insanla müzakere yapmadan istişare yapmadan Kafdağı’nın ardında olan hakikatlerden bahsetmek yalancılık olur. Şimdi Türkiye’nin Kürt sorunu yoktur. Terör sorunu vardır. Bölgeyi bilmeyen, bölgenin reallerini, dengelerini güncel bilmeyen bir insan Kürt açılımı yapması, gece rüya gibidir. Gece rüya görüp sabah onu hakikat zannetmek gibidir. Peki Türkiye’de Kürt açılımı yapıldığı 3 sene de gelen raporlar ile siz müzakere masasında oturdunuz. Müzakere mi mücadele mi? Hayır biz mücadele değil müzakere yapıyoruz. Dünya tecrübelerine baktığımızda hangi devlet müzakere ile beraber mücadeleyi bırakmıştır? Tam tersi mücadeleyi arttırmıştır, sonra müzakere masasına oturmuştur. Ama AK Parti iktidarı gerçekten acemiliğinin kurbanıdır. Acemice davranmıştır. Biz mücadeleyi bırakıyoruz, müzakere yapıyoruz. 30- 40 yıldan beri senin halkını öldüren sana silah sıkan terör örgütü bir anda 3 yıl içinde ne değişti de sene çelenkle koysun silahını bıraksın, gömsün. Böyle bir mantık, böyle bir devlet iradesi kabul edilen bir durum değil. Beni kandırdılar diye bilirsin, ama devlet bu konuda müsamaha göstermez. Devlette gaflet ile ihanet aynı kategoride değerlendirilir.

Şimdi bu açılımda ne oldu? Tam tersi oldu. Bunu bilmek lazım, PKK terör örgütü bitiriliyor diyorlar. Ama nasıl bitiriliyor? Önceden Türkiye, Kandile yakın kırsalda terör örgütü ile çatışıyor, ama şimdi şehirde. Yani başarısız olan bir terör örgütünü dağı aşıp şehre inmişse, bu başarısız kelimesini kullanmak bir az bahillik değil mi? Yani ben burada terör örgütünün başarılı olduğunu da söylemek istemiyorum, ama bizim devlet ve iktidar olarak başarısız olduğumuz açık bir gerçek. Çünkü Ortadoğu’ya, Suriye’ye, bölgeye, hududa duyarsız, bir hükümet PKK ve terör ile mücadele anlayışına da çok ciddi zafiyet getirir.
Şimdi geldiğimiz durumda AK Partin siyasetlerine baktığımız zaman beni üzen bir nokta var. Biz bir kanun ve bir meseleyi devlet politikası olarak düşündüğümüzde gelecek nesillere de faydalı olmak zorundadır bir Müslüman. Ama bu gün ne yazık ki iktidar partisinin seçimde ne kadar güçlü gelebiliriz,  ne kadar daha çok oy alabiliriz anlayışı doğrultusu ve koordinesinde bir politika ve siyaset üretip, devlet yönetmek anlayışı var. Bu konuda hukuk, çok ciddi zayıflamış ve zaafa uğramış görüyorum. Gelecek gün ve geceler çok şeye gebedir. Ama Türkiye 24 saat içinde çok şeyi değişen bir ülkedir. Bunu da unutmamak lazım.

 

- AK Partinin dış politikada geldiği durum, özellikle Suriye ve Irak siyasetlerine var olan durumun ülkenin iç siyasetinde ne kadar etkili olduğunu ve neyi değiştirdiğini düşünüyorsunuz?

Çok ciddi etkileri var. Özellikle Suriye politikası iç siyaset ve dinamiklerde ciddi sorunlarda getiren noktada. Türkiye de şöyle bir sorun var, bilmediğini bilen siyasetçilere ihtiyaç olan bir dönemi yaşıyoruz. Ne yazık ki, Türkiye’de Ortadoğu politikaları tamamen lokasiyonlar üzerinden, bölgeyi, araziyi bilmediği halde, tahminlere veya istihbarı bilgilerden oluşturulmuş dış politika oluşturulmuş veya tarihe bakarak, eski Osmanlı anlayışı ile bir Ortadoğu mantığı oluşturulmuş. Türkiye bu güne kadar yapmadığı bir şey vardı, Ortadoğu’ya duyarsızdı amma hiç mezhepsel bir siyaseti ve yaklaşımı yoktu. Ama şu anda çok duyarlı gözüküyor ve mezhepsel taassubu var. Türkiye’de, Ortadoğu siyasetini oluşturan insanlar hala bir serap kafasındadırlar ve çölde serap görüyorlar. Bunu bilmek lazım Esad’ı, Irak’ı, dengeleri bilmek lazım, bunları bilmediklerinde dolayı şimdi Türkiye’de 4 milyon kadar göçmen var. Bu kişiler bizim din kardeşlerimiz ve Suriye vatandaşı. Bunlar çok ciddi anlamda Türkiye’de dengesizlik oluşturmuş. Türkiye’de şimdi kiralar ülkenin kendi vatandaşları bile ödeye bilmeyecek kadar tavan yapmış özellikle İstanbul’da. Bu kadar kontrolsüz gözün içinde belki de yüzlerce IŞİD militanı ve bomba patlatan elemanlar var. Şimdi Almanya 35 bin mülteci almamak için Türkiye’ye 3,5 milyar avro para teklif ediyor. Neden? Çünkü 35 bin mülteci 5 sene sonra 100 bin olur dünyanın hangi istihbaratı olursa olsun, 100 bin kişiyi takip edemez. Türkiye’de böyle bir anlayış yok. Bu konuda bir siyaset, bir hazırlık olması lazım, mültecileri getirdiğin illerde senin kendi vatandaşın ne yapacak. Bu gün önceden bin TL olan daireler 3 bin – 4 bin TL üzerinde. Burada bu misalleri vermemin nedeni bu, sen kendi halkına zülüm ediyorsun. Askeri ücret hala ayni haldedir. Sen mülteciye de zülüm ediyorsun neticede. Bu politika yanlış yürütülen, hala yanlışlıklarla devam eden politikadır. Bunları vatandaş yapsan da uyum sorunu var. Asimilasyon mülteci mantığına zülümdür, insanlar kendi benliğini, kendi kültürünü yaşamak zorundadır. Bu arada bir algı operasyonunda yaşanmakta ve özellikle televizyonlar üzerinden manipülasyonlar yapıyorlar. Elbette bu bir gün düzelecek.

- Ak Partinin iktidara geldiği günden asker ile ilişkilerinde çeşitli dönemler yaşanmış. Bir zaman Ergenekon ve Balyoz dosyalarına şahit olsak da şimdi sanki asker ile hükümetin ilişkileri iyileşiyor. Hatta Levent Göktaş gibi isimlerin MİT başına gelmesi kulislerde var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Millet olarak Türkiye cumhuriyeti milleti askere ilgisi var. Asker ocağı peygamber ocağı mantığı ile yetiştirilen bir milletiz. Askeriye bizim milli bir kurumumuzdur ve her zaman milli kalacak tek kurum da orasıdır. Türkiye’de ama şu sorun var, Ergenekon’dan dolayı Ergenekon yoktur diyemeyiz, Ergenekon vardı, ama Ergenekon bu kadar mıydı değildi. Bunu iktidar partisi biliyordu. Kendilerine de söylenmişti. Ergenekon’dan dolayı askerin bir kırgınlığı var mı var ve asker kışlaya çekilmiş. Asker her zaman askerdir. Yüksek komuta kademesinde iktidara yakın olarak gözükse bile iktidara yakın demeyelim de aslında demokrasiye ve halkın iradesine saygılı olan bir komuta kademesi var. Çünkü komuta kademesine baktığımız zaman çok seçkin insanlar olduğunu biliyorum ve inanıyorum. Asker karşı tarafa boyun eğmiyor ama onunla koordineli bir halde çalışan bir asker olarak görüyorum.


- Son soru olarak bir az garip soru olsa da AKP’nin ve Erdoğan’ın geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben onlarla ayni cenahtan gelen birisi olarak,  iyi gördüğümü düşünemiyorum, yani düşünmüyorum değil, düşünemiyorum yani zorluyorum da düşünemiyorum.  Sayın Erdoğan, bütün Türkiye’nin başkanı olması gerekiyor. Önce partili bir başbakan olsa da şimdi tüm halkın cumhurbaşkanı olması gerekiyor. Abdullah Gülün olduğu gibi. Abdullah Gül cumhurbaşkanlığı döneminde herkesin cumhurbaşkanı olması politikasını gütmüş ve önemli olan nükte bu ki, onun cumhurbaşkanı olmasına engel olan kuvvet sonra cumhurbaşkanı seçimlerinde ona cumhurbaşkanı olmak teklifi götürmüştür. Bu çok önemli noktadır. Özellikle parlamentoda dokunulmazlıkların kaldırılması meselesi ve bu gibi şeyler geleceği çok ciddi etkileyen şeyler belki 1 Kasımda baskın seçimin söz konusu olması, bu seçimde HDD’nin baraj altında kalıp MHP’nin bıçak sırtında olması. Ak Parti’nin 400 milletvekilini bulup, hem anayasayı, hem siyasi sistemi değiştirme gücü ile mecliste olması. Ak Parti’nin iştihasını kabartır. İşte AK parti dediğin zaman Erdoğan, Erdoğan dediğin zaman AK parti. Yani ikisi birbirinde ayrıştırıla bilecek durum değil. Varsa ikisi var, yoksa ikisi yok.

En Önemli Röportaj Haberler
En Çok Okunan Haberler