Avrupalılar AB'yi Kurdular; Biz Neden İslam Birliğini Kuramayalım?


Avrupalılar AB'yi Kurdular; Biz Neden İslam Birliğini Kuramayalım?

Milli Gazete Yazarı Mustafa Kaya, Avrupalıların geçmişte yaşadıkları savaşları unutarak AB'yi kurduklarını, Müslümanlar için de İslam Birliği'nin hayal olmadığı söyledi.

Tesnim Haber Ajansı - Sorular şunlar; AB’ye Hristiyan Birliği diyen Müslümanların, İslam Birliği talepleri tezat değil mi Bu durumda Müslümanlar da Batılıların düştüğü yanlışa düşmüş olmuyorlar mı Hem nasıl olacak da, dünyanın dörtte bir nüfusunu teşkil eden Müslümanlar İslam Birliği yoluyla 7 milyar insanlığın huzur, barış ve saadetini temin edebilecek Bir tarafta Hıristiyan kulübü varsa, diğer tarafta İslam kulübünün olması, yeni bölünmeler, kamplaşmalar ve çatışmalar demek değil mi

Düz mantıkla baktığınızda sorular doğru gibi duruyor ancak işin aslı öyle değil. Neden mi Televizyonda, bir Ramazan programında Tuğrul İnançer Hoca’dan dinlemiştim. Bir kanaat önderi ve arkadaşları Avrupa’da bir şehirde gezerken ikindi namazı vaktinin çıkmakta olduğunu farkederler. Telaşla namaz kılabilecekleri bir yer ararlar. En uygun mekânın bir kilise olduğu kararına varırlar. Kiliseye gider, papaza durumu bildirirler. Papaz da kilise içinde uygun bir odayı onlara tahsis eder. Namazlar eda edilir. Sonrasında papaz heyetin karşısına geçer. Kendinden emin, biraz da yukarıdan bakar bir şekilde, “ Ben de sizin ülkenize gelsem, bana Sultanahmet’i, Ayasofya’yı ibadet için açar mısınız” der. Ben kiliseyi açtığıma göre, siz de camiyi açmak durumundasınız gibi bir mantık kurgusu ile gelecek cevabı bekler. Muhataplarını tam olarak köşeye sıkıştırdığını düşünür. Heyetin başı Hoca hiç zaman geçirmeden “olmaz, ben size camilerimizi açmam” diye cevap verir. Papaz şaşkınlıkla, biraz da kızarak, “neden ” diye sorar. Hoca da der ki; “Bak Papaz efendi, bizler Müslümanlarız. Peygamberlere iman bizim imanımızın şartlarındandır. Biz Hz. İsa’ya da, Hz. Musa’ya da iman etmişiz. Çünkü onlar da Hak peygamberlerdir. Sen de Hz. Muhammed’e iman et, gel camiye gir” der.

Buradaki mesaj nettir. Bir Müslüman için yeryüzü mesciddir. Farklı bir dinin ibadethanesinde namaz kılabilecek özgüvene sahip bir irade, diğer dinleri de kapsıyor demektir. Bu durum bu iradenin aynı zamanda evrensel bir mesaja sahip olduğunu gösterir. Bunu ancak her şeyi ve herkesi kuşatan bir inanç sistemi ortaya koyabilir. İşte İslam Birliğinin, bütün dünyayı saran, sarmalayan 7 milyar insanlığa barışı ve adaleti getirecek şifresi buradadır. Tam da bu gerekçeyle İslam Birliği bütün insanlığa huzur getirebilecek yegâne çözüm kaynağıdır. Çünkü Müslümanlar için diğer din mensuplarına veya herhangi bir inanışa sahip bir topluma karşı kin ve nefret beslemek diye bir yaklaşım olamaz. Bu İslam’ın inanç esaslarına da aykırıdır. “Bir masumu öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir” ayeti masum olan kişinin Müslüman olması gerekir diye bir şart ileri sürmez. Masum her şart altında masumdur. Mazlum hangi kimliğe mensup olursa olsun mazlumdur. Mazluma dini sorulmaz ilkesi her Müslümanın dünyaya bakışını belirler. İslam tarihi de bunu ortaya koyan örneklerle doludur.

Avrupa ülkelerinin tarihi süreçte, AB’ye gelene kadar neler yaşadığını bilmeyenler, iyi güzel de nasıl olacak bu, kiminle kuracaksınız bu İslam birliğini diyerek boş bir hayal peşinde koşulduğunu iddia ediyorlar. Mezhep savaşları, Yüzyıl Savaşları, Seksen Yıl Savaşları, Otuz Yıl Savaşları, taht kavgaları ve Vestfalya Anlaşması’na kadar geçen süre başlı başına Avrupa’yı anlamaya yeter. Hatta daha dün, 1 ve 2. Dünya Savaşlarında Avrupalılar birbirlerini boğazlamaktan geri durmadılar. Buna rağmen her şeyi unutup, yanlışlarında ittifak ettiler ve bugün bir güç odağı haline dönüştüler. Birbirlerinin topraklarında taş üstünde taş bırakmadılar ama bugün aralarındaki sınırları kaldıracak kadar birlikte hareket edebiliyorlar. İslam ülkelerine ne oluyor da, insanlığı kurtaracak olan doğrularında ittifak edemiyorlar Bunca ortak noktaya, yeraltı ve yerüstü zenginliklerine, maddi ve manevi potansiyellerine rağmen aynı hedef için güç birliği yapamıyorlar

Bakınız, uçakta seyahat ederken yeryüzüne baktığımızda, yolları, dağları, ovaları her bir manzarayı genel hatlarıyla görür, geçeriz. Yollarda çukur var mıdır, genişliği kaç metredir, stabilize midir, yoksa asfaltla mı kaplıdır bunları çok düşünmeyiz. İslam toplumu da, aynen uçak örneğinde olduğu gibi, aralarındaki farklılıkları değerlendirirken, detaylara takılmadan, ortak değerleri merkeze alarak hareket etmek zorundadır. Aksi takdirde içinde bulunduğumuz koşulları, zulüm düzenini değiştirme imkânımız yoktur. İslam Birliği ideali ham bir hayal değil, gerçekleşmesi için herkesin üzerine düşeni yapmakla mükellef olduğu gün gibi gerçek mecburi istikamettir. Hak kavramının belirleyicisi güç, imtiyaz, çoğunluk vesaire değil, Hakkın bizatihi kendisidir. Mevcut dünya düzeninin temelinde güce tapınma, baskı ve zulüm vardır. Akan kanların, dökülen gözyaşlarının baş sorumlusu bu düzendir, ırkçı emperyalizmdir, insanlığın baş düşmanı Siyonizm’dir. Bunlar insanlığın içindeki kurtlardır. Yapıyı içerden sömüren kan emicilerdir. Washington’un da, Paris’in de, Londra’nın da, Amsterdam’ın da, Brüksel’in de, Şam’ın, Bağdat’ın, Saraybosna’nın, Kahire’nin, Bakü’nün olduğu gibi adalete olan ihtiyacı tartışılmazdır. İslam en son ve eksiksiz ilahi mesajdır. İslam’ın kapsayıcı ve kuşatıcı gücüne bütün insanlık muhtaçtır. Her inanç ve etnisite arasındaki adaleti ancak Müslümanlar sağlayabilir. Hiç kimse boğaz kesen, adam öldüren, insan kaçıran çetelere, terör örgütlerine bakarak ümitsizliğe kapılmasın. Onlar talimatları mevcut düzenin devam etmesini isteyen baş belası odaklardan alırlar.

Evet, İslam Birliği bir hayaldir. Ancak gerçekleşmesi mutlak olan bir hayaldir. Sadece kendisine inananların cesaretle atacakları adımları bekliyor.

“Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın”...

Milli Gazete / Mustafa Kaya

En Önemli Alıntı Haberler Haberler
En Çok Okunan Haberler