Referandum Sonucu ve Emperyalist Batı’nın İç Savaş Beklentisi


Referandum Sonucu ve Emperyalist Batı’nın İç Savaş Beklentisi

18. ve 19. yüzyıllarda sömürgecilik ve kolonileşme adı altında hüküm süren yağmaya 20. yüzyılın ezilen halkları emperyalizm adını verdiler. Olay aynıydı; kan emicilik, çapulculuk ve talan; ama taktik farklıydı. O halde ismi de farklı olmalıydı...

Tesnim Haber Ajansı - Emperyalizm, bir devletin gücünü, otoritesini gerekirse terör ve şiddeti bir yöntem olarak kullanarak sınırları dışındaki yerlerde de gösterebilmesi anlamına gelir. Kısacası özünde, gerektiğinde sermayeye tedavül edilecek “güç” vardır. Ki zaten bu güne kadar kapitalizmden bağımsız bir emperyalizm tanımı yapılmamıştır. İşte, geniş kursağı ve iri işkembesine kaynak yetiştiremeyen emperyalizm isimli bu canavar şimdilerde tanıdık bir sofraya; Türkiye’ye iştahlanmış durumdadır.

Öncelikle şunu belirtelim ki, Türkiye’nin yeterli güç ve kadrolara ulaştığında, başka ülkelerin iç işlerine karışmak, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmek gibi emperyalist emeller taşımayacağının garantisi yoktur. Zira 1920’li yıllarda çalınmış mayası başta İngiltere olmak üzere tüm emperyalist ülkelerle aynı kültüre sahiptir. Ne ki şimdilik on yıllardır kanını emen emperyalist güçlerin direkt hedefindedir.

Emperyalizm şiddet ve terör yoluyla otoritesini ikame edip, bir coğrafyanın kaynaklarını sömürmek amacı taşır dedik. Bu amacına ulaşmanın 20. ve 21. yüzyıldaki en önemli pratiği iç savaş çıkarmak olmuştur. Siyasi, ekonomik veya askeri olarak işgal edeceği topraklardaki iç çekişmeleri kaşıyıp, toplumu kutuplaştırıp kamplara ayırdıktan sonra fitilini ateşledikleri iç savaş emperyalistlerin bir ülkeye çökmelerinin ilk adımı olmuştur.

Bunun öncesinde büyük işi, toplumun devlete olan güvenini sarsmak için yazar sıfatını taşıyan ajan-teorisyenler yüklenir. Şöyle ki, bu teorisyenler analiz adı altında bir kaos ortamını öngören senaryolarını kelimelere dökerler. Öngörülerinin bazısının gerçekleşmesi ise hem halkın devlete olan güvenini sarsar hem de tedirginliğe sevk eder.

Bu bağlamda gerek ABD’de, gerekse Avrupa’da, derin devletler adına kalem oynatan birçok ajan-analist Türkiye’yi sonu bölünme ile bitecek bir iç kargaşanın beklediğini yazdı, yazıyor. 16 Nisan referandumundan önce de Michael Rubin ve Graham E. Fuller bu algı operasyonlarının başını çekiyordu. Ama bütün bu analizlerin en önemlisi 15 Temmuz girişimi dâhil birçok müdahaleyi önceden kestiren Michael Rubin’di. Eski Pentagon yetkilisi ve American Enterprise Institute yazarı olan Michael Rubin, Erdoğan'ın tartışmalı galibiyetini ilan eden referandumla ilgili ilk analizini Washington Examiner için yazdı.

Referandum sonrası kaleme alınan yazı emperyalist stratejiyi ele vermesi açısından oldukça önemli detaylar içeriyordu. “Erdoğan kendisinin kral olduğuna inanıyor olabilir, fakat büyük olasılıkla bir Türk rönesansına değil, kan gölüne başkanlık edecektir” kehanetinde bulunan son cümle yazının vurucu noktasıydı. Bir tespitten ziyade kirli bir ruhun arzularını çağrıştıran bu satırlar aynı gün, hiç vakit geçirmeden Türkçe yayın yapan bültenlere geçti ve Türkiyeli okuyucuların algısına sunuldu.

Kirli bir ruhun arzuları dedik; ancak hepimiz biliyoruz ki bu senaryolar arzu olmanın çok ötesindedirler. Zira FETÖ isimli terör örgütünün taşeronluğunu yaptığı emperyalist 15 Temmuz girişimi eğer başarılı olsa, “vuslat gecesi” olarak kararlaştırılmış planın son halkası çoktan takılmış olacaktı.

Emperyalist literatürde başarısızlık bir son değil; sadece daha acımasız bir başlangıcın işaretidir. Bu yüzden gerek ajan-analist Rubin’in, gerekse diğerlerinin yazdıkları yabana atılır cinsten değil. Kaldı ki gerekirse bir milyon cana ve bir coğrafyanın harabeye dönmesine mal olacak bir iç kargaşa yine başarısız olsa bile göreceği laboratuar işlevi hatırına emperyalist odaklar tarafından denenebilecek cinstendir. Düşünsenize, askeri, biyolojik, sosyolojik teorileri test etmek için iç savaş coğrafyasından daha ideal bir laboratuar olabilir mi?

Peki, başarısızlık daha acımasız bir başlangıcın işaretidir dedik. Daha acımasızı ne olabilir? Konu buraya gelmişken bir ülkede karışıklık çıkarmak için kesinlikle iç ve dış vekâlet savaşçılarına; dolayısıyla taşeron örgütlere ihtiyaç duyulduğunu belirtmekte fayda var. Malumunuzdur ki sadece son on yılda bile Libya’dan Suriye’ye kadar tüm İslam coğrafyasında aynı taktik kullanılmış, Müslüman Müslüman’a kıydırtılmıştır.

Buraya kadarı klasik emperyalist proje. Peki, içeride ve dışarıda kaos teorisinin adım adım ilerlemesinde 15 yıllık iktidarın döşediği taşların katkısı yok mu? Emperyalistler güllük gülistanlık bir ülkede iç savaş naraları atacak zemin bulabilirler mi?

Elbette hayır. Öyleyse Graham Fuller ve Michael Rubin gibi analist-provakatörlerin ilk muhatabı iktidar partisi mensubu ülke yöneticileridir.

Hal böyleyken umarız ki FETÖ isimli taşeron örgüt aracılığıyla emperyalist müdahaleye maruz kalan iktidar partisi yöneticileri, dost ve komşu ülkelerde emperyalist odakların emellerini gerçekleştirmek için taşeronluk yapmamaya özen gösterirler. Ve yine umarız ki emperyalist merkezlerin arzuladığı toplumsal kutuplaşma ve bu kutuplaşma üzerinden bir çatışma ikliminin oluşturulmasına sundukları katkılardan dönerler. Özellikle bilinmelidir ki etnik ve mezhepsel farklılıkları kaşıyan bir dil, olası bir kaosu önlemek için ıslah edilmesi gereken ilk organdır.

Ali Yar

En Önemli Röportaj Haberler
En Çok Okunan Haberler