Seyfettin Erol: Türkiye-İran-Rusya De Facto İttifakı, Topyekun Saldırı Altında...


Seyfettin Erol: Türkiye-İran-Rusya De Facto İttifakı, Topyekun Saldırı Altında...

Türkiye sadece Batı ile değil, başta Körfez ve İran olmak üzere, İslam dünyası ile de bir kriz girdabının içine sürüklenmek isteniliyor. Fakat bu oyunlara karşı coğrafyanın kendi oyununu ortaya koyması, bu ülkeleri de hedef haline getiriyor.

Tesnim Haber Ajansı - Son kirli oyunda çok kritik bir sürece girilmiş bulunuluyor. Bu süreç, sadece Türkiye açısından geçerli değil; tüm dünya önemli kırılmalara, değişim ve dönüşüme gebe. Zira 11 Eylül sonrası dünyanın çivisi çıkarılmış durumda. Birileri o çivinin yerine “kıyamet mıhı”nı çakmak istiyor. Ve bunun için de önünde engel gördüğü her türlü unsuru ortadan kaldırmaya çalışıyor.

İlk olarak zincirin en zayıf halkalarına doğrudan müdahalelerle gerçekleştirilen bu yok etmede önce hedef noktasında kriz çıkartılıyor, sonrasında ise o kriz bir müdahale için başta kendi kamuoylarının desteğini sağlamak ve diğer devletleri etkisiz kılmaya yönelik bir meşruiyet gerekçesi olarak kullanılıyor.

Müdahaleye giden süreçte de elbette ara aşamalar, uygulamalar söz konusu. Bu kapsamda izlenen temel strateji hep aynı: Önce sizi suçluyorlar, ardından baskı altına alarak “ikna” etmeye çalışıyorlar, sonuç alınamaz ise o zaman sizi her bir taraftan kuşatıyorlar ve halen direniyorsanız ya yakın çevreniz üzerinden ya da bizzat kendi elleriyle imha ediyorlar.

Türkiye de bu hedeflerden biri. Stratejik ve jeopolitik açıdan sahip olduğu kalpgâh konum, onu her zaman için hedef haline getiriyor; güçlü ya da zayıf olduğu dönem farkı gözetilmeksizin...

Nitekim son yıllarda Türkiye büyük bir taarruz altında. Yakın çevresinden başlamak üzere, katmerli bir kuşatma ve baskı politikası ile karşı karşıya. Mayıs 2013’ten itibaren Türkiye’ye yönelik bu saldırılar artmış durumda. Kendi eksenine, özüne döndükçe bu baskı çok daha farklı boyutlara ulaşıyor.

Bunun için ellerinde fazlasıyla bahane ve araç söz konusu. Bu köşeden defalarca yazdık, yazmaya da devam edeceğiz. Türkiye iki kavram üzerinden vurulmaya çalışılıyor: “Eksen kayması” ve “başarısız devlet”.

“De Factoİttifak”ı İmha Düğmesine Basıldı!

Türkiye’nin Rusya ve S400 demesi, Katar’a ve bu bağlamda Körfez’e sahip çıkması, İran ile İslam iç savaşını başlatmayı reddetmesi, Kudüs’e ve bu noktada sembol adres Mescid-i Aksa sahipsiz değildir demesi, BOP’a karşı çıkması ve buna karşı “Türkiye-Rusya-İran Üçlü Mekanizması”nı (de facto İttifak’ı) devreye sokması ve burada daha sıralamaya yer boyutuyla imkân bulamadığımız bir çok nedenden ötürü dolaylı-doğrudan hedef konumunda...

Bundan dolayı Türkiye sadece Batı ile değil, başta Körfez ve İran olmak üzere, İslam dünyası ile de bir kriz girdabının içine sürüklenmek isteniliyor. Fakat bu oyunlara karşı coğrafyanın kendi oyununu ortaya koyması, bu ülkeleri de hedef haline getiriyor.

Dolayısıyla, hedef sadece Türkiye değil. Türkiye ile birlikte hareket eden ülkeler de birer hedef konumunda. Örnek mi? Hemen sıralayalım: Pakistan, İran, Katar ve Azerbaycan. Bu dört ülkede sadece son bir kaç gün içerisinde gerçekleşen doğrudan ya da dolaylı saldırılara bir bakmanız fazlasıyla yeterli olacaktır!

Pakistan, Azerbaycan ve Katar Türkiye ile aynı safta olduğu için ya saray-yargı darbeleriyle ya da sınırlarından vurulmaya çalışılıyor. İran ise, “İslam İç Savaşı Oyunu”na gelmediği ve kirli tezgahları Türkiye ile birlikte bozduğu için doğrudan hedef gösteriliyor.

BOP Kürdistan’ı Üzerinden İran’ı Vurmak!

“BOP Kürdistan”ı önündeki en büyük engellerden biri olan İran artık açık bir hedef. Trump ile farklı gerekçelerle vurulmaya çalışılan İran için, IŞİD/DEAŞ saldırılarından ve Katar-Suudi Arabistan krizi üzerinden bir sonuç alınamayınca, yeni bir gerekçenin zemini oluşturulmuş görünüyor.

Bu kapsamda şu son iki açıklamaya dikkatlice bakmak gerekiyor. İlk açıklama, gerçek adı Kamışlı olan, sonrasında “Rojava” olarak adlandırılan PKK’nın Suriye versiyonu PYD/YPG’nin Kamışlı “Asayiş Genel Komutanı” Ciwan İbrahim’den. İbrahim, Suriye’de artan İran etkisinin IŞİD/DEAŞ’tan daha tehlikeli olduğunu ve Deyrezzor bölgesinin Rakka’dan daha önemli olduğunu söylüyor.

İkinci açıklama ise ABD Kongresi üyelerinden ve ABD derin/stratejik akıllarından. Örneğin; Kongresi üyesi TrentFranks, İran’ın “Kürdistan”a yönelik herhangi bir saldırısı karşısında ABD’nin sessiz kalmayacağını belirtiyor ve aynen şu ifadeleri kullanıyor: “Böyle bir durumda, İran’ın işgalciliğine karşı Kürtleri savunmak için gereken her şeyi yapacağımıza inanıyorum.”

Yapılması gereken hususlardan biri olarak da İran’da rejimin değiştirilmesi öneriliyor. Kongre üyesi Steve King: “Bana göre, İran ile nükleer krizin çözülmesi için bu ülkede rejimin değiştirilmesi en iyi yol. Rejim değişikliğinden sonra başa gelecek yeni hükümet ile Kürtler arasında daha dostane ilişkiler kurulur.” diyor.

Burada İran’ın doğruda ya da dolaylı yollara başvurması, bir savaş/müdahale gerekçesi olarak gösteriliyor. Hudson Institute analisti Michael Pregent, bununla ilgili somut mesajı şu cümlesiyle veriyor: “İran’ın Kürdistan’ı bizzat kendisinin işgal etmesi şart değil. Kiraladığı güçleri de kullanabilir.”

Evet, savaş tamtamları bu sefer “BOP Kürdistanı” ve İran için çalıyor. Son günlerde Pakistan, Katar, Azerbaycan, Mescid-i Aksa ve Türkiye üzerinde oynanan oyunları bir de bu açıdan görmekte fayda var!

Prof. Dr. M. Seyfi Erol/Mili Gazete

En Çok Okunan Dünya Haberler
En Önemli Dünya Haberler
En Çok Okunan Haberler